Çünkü

‘Bize şefkat göstermeyin, sadece bizimle gurur duyun’

Shahd, kendisini çocukluğundan beri çok sakin bir insan olarak tanımlıyor ve bu sesinden de anlaşılıyor. Her ne kadar sakin olmayı sevse de sessiz insanların bazen üzerine çok gelindiğini ve haklarını arayamadıklarını deneyimlediği için bundan pişmanlık duyuyor: “Çok sakin ve sessiz bir insan olarak hayatım eğlenceli değil, bu yüzden gündüzü seviyorum. Keşke gündüz 24 saat olsa da ben de birçok şey yapabilsem çünkü geceleri sadece uyuyorsun, hepsi bu.”

Kendisiyle ilgili paylaştığı ikinci şey ise ailesini çok sevmesi ve ailenin ortanca çocuğu olmaktan memnun olması: “Ortanca çocuklar genelde aileleri tarafından ihmal edilir diyorlar ama ben çok mutluydum çünkü büyük ve küçük kardeşlerimle ilişki kurabildiğim için çok şanslıydım. Yani kardeşlerimin hem kardeşi hem de arkadaşıyım.”

Son olarak ders çalışmayı ne kadar sevdiğini ve kaçınılmaz bir şekilde eğitim hayatı boyunca başarılı bir öğrenci olduğunu dile getiriyor. Lisede edebiyat öğrencisi olarak kelimelerle arası her zaman iyiydi ve en sevdiği yazar Ghassan Kanafani’ydi. Ghassan Kanafani’yi kısaca tanıtmak istiyorum çünkü kendisi Filistin için önemli biridir. 1936’da Filistin’in kuzeyindeki Akka kentinde doğan Kanafani ve ailesi, 1948’deki Nakba sırasında Filistin’i terk etmek zorunda kaldılar. Kanafani, Suriye’nin Şam şehrinde büyüdü ve orada Arap Edebiyatı okurken siyasi görüşleri nedeniyle üniversiteden uzaklaştırıldı. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin bir üyesi olarak birçok siyasi ve edebi eser yayımladı ve 1972’de Beyrut’ta öldürüldü. Pek öne çıkan bir alıntı olmayacağının bilincinde olarak Güneşteki Adamlar‘dan eşler arasında geçen bir diyaloğu paylaşmak istiyorum çünkü Filistinlilerin duygularına ve sosyo-kültürel değerlerine dair bazı ipuçları veriyor:

“Kays’ı okutabileceğiz.”

“Öyle.”

“Belki bir iki zeytin fidesi alırız.”

“Tabii ki”

“Hatta bir yerlerde tek göz bir evimiz de olur”

“Evet”

“Bir varsam oraya. Ah, keşke oraya bir varabilsem!”

‘GÜÇLÜ OLMAK ZORUNDASIN’

Çoğu Filistinli çocuk gibi o da çocukluğunda İsrail işgalinin hikayelerini dinleyerek büyüdü. Oradayken üç savaş gördü ve sürekli hissettiği şey aile üyelerini, arkadaşlarını ve evini kaybetme korkusuydu. Bu da onu öfkelendirdi çünkü bu durumu değiştirmek için yapabileceği hiçbir şey yoktu: “Orada her gün direnişe uyanmak gibi. Senin toprakların olduğu için ülkeden ayrılmak istemiyorsun ama aynı zamanda sevdiklerini kaybetmekten de korkuyorsun. Filistin’de büyümek, çocuk da olsa siyasetçi olmak, kahraman olmak demek. Sürekli haberleri takip ediyorsun. Ayrıca çok güçlüsün çünkü güçlü olmak zorundasın. Başka yolu yok.”

Pek çok arkadaşı gibi Shahd da Gazze’den ayrılmak istediğini söyledi çünkü “Gazze küçük bir şehirdi ve orada yapacak hiçbir şey yoktu. Beni başarılı olmaya iten sebeplerden biri de bu. İki seçeneğim vardı: Ya evlenecektim ya da yurtdışında üniversiteye gidecektim. Yaşım küçük olduğu için eğitimi tercih ettim. Gazze’deki tüm genç öğrenciler her yerde her türlü bursun varlığından haberdarlar çünkü hepsi oradan ayrılmak istiyor. Bundan sonra aynı olur mu bilmiyorum tabii”. Dünya çapında birçok burs başvurusu yaptıktan sonra 2019’da Türkiye’de YTB bursiyeri olarak kabul edildi. 18,5 yaşında olduğundan babası gitmesine izin vermek istemedi ancak Türkiye’nin iyi bir ülke ve kültürel ve dini yakınlık nedeniyle Müslüman bir kadının yaşamasının güvenli olduğunu söyleyerek onu ikna etti. Shahd, Türkiye’nin iyi ve güvenli olduğunu kanıtlamak istercesine birkaç şehrini gezdi ve her yerde gayet güzel vakit geçirdi.

BAZI SORUNLARI OLAN BAĞIMSIZ BİR GENÇ KADIN

Bir gazeteci adayı olarak bunun çocukluk hayali olup olmadığını sordum. Kendisi de bunu doğruladı ancak savaş nedeniyle bazı şeylere olan merakını kaybettiği için bugünlerde fikrini değiştirdiğini söyledi. Bunun üniversitede aldığı köhnemiş gazetecilik eğitimiyle de ilgili olabileceğini düşünüyor: “Bölümde çok eski metinleri, teorileri okuyoruz. Pratik olarak gazeteciliği öğretmiyorlar. Ayrıca yeni medya, dijital medya vb. dersler de yok. İlk başladığımda yüksek lisans yapmak istiyordum ama üniversiteyi deneyimledikten sonra fikrimi değiştirdim. Okumaktan sıkıldım ve doğrudan çalışmaya başlayacağım.”

Yaşadığı şehri, sakinliği ve Gazze’den büyük olması nedeniyle sevmesine rağmen üniversitede özellikle yabancı öğrencilere yönelik pek fazla sosyal aktivitenin bulunmadığını söylüyor: “Gazze’de üniversite öğrencisi olmak benim için daha kolay olurdu çünkü dersler ana dilimde işlenirdi ve ailemle birlikte olurdum ama dili öğrendikten sonra Türkiye’de öğrenci olmak çok güzel. Her gün okula gidiyorum ve bazen okuldan sonra arkadaşlarımla dışarı çıkıp eğleniyorum. Ailemin iznini almadan istediğim her şeyi yapabilirim. Sıkılırsam başka bir şehri rahatlıkla gezebilirim.” Ola’nın aksine Shahd, bağımsızlığını Türkiye’ye taşındıktan sonra kazanmış gibi görünüyor. Başka bir deyişle, kendi ayakları üzerinde durmayı seviyor. Yalnız yaşamanın getirdiği zorlukları da dile getiriyor ama. Mesela, her şeyi tek başına yapmak zorunda. Parasını çok dikkatli harcamasına rağmen bursu yeterli gelmediği için ekonomik sorunları da var. İsrail işgalinden önce ailesi ona destek oluyordu ama bu şu anda mümkün değil. Bursuna ek olarak işgalden önce biriktirdiği para ve yerel bir STK’dan yardım alarak hayatını sürdürmeye çalışıyor.

‘YABANCI ÖĞRENCİMİZ’

Shahd, Türkiye’de herhangi bir ayrımcılığa uğramadığını ama görmezden gelindiğini söylüyor: “Kötü bir şey hissettiğimde insanlarla arama mesafe koyuyorum. O yüzden kimse tarafından ayrımcılığa uğradığımı söyleyemem ama insanlar bana sürekli yabancı olduğumu hatırlatıyorlar. Mesela öğretmenlerimden biri tüm dönem boyunca adımı hiç söylemedi. Bana hep ‘yabancı öğrencimiz’ diye hitap etti. Ayrıca kimse benimle arkadaş olmaya çalışmadı. Bense onlarla konuştum ve bazılarıyla arkadaş olduk.” Bu aslında çok somut bir ayrımcılık örneği çünkü ayrımcılık pratiklerinin fiziksel ya da sözlü saldırı vb. olmasına gerek yok, insanlar üstü kapalı olarak ondan uzaklaşıp ona sürekli ‘yabancı’ diye hitap ediyorlar.

Türkiye’ye gelmeden önce, çevresi aracılığıyla Filistinlileri buldu ve onlar da kendisini havaalanında karşılayıp kalacak bir ev bularak ona çok yardımcı oldular. Sosyal medya aracılığıyla diğer şehirlerdeki Filistinli öğrencilerle sürekli iletişim halinde. Dil ile ilgili zorlukların yanı sıra, yaşadıkları en büyük sorunun, tüm arkadaşlarının aksine, tatillerde memleketlerine gidememek olduğunu söylüyor. 5 yıl içinde Gazze’yi yalnızca bir kez ziyaret etmiş. Ramallahlı olmasına rağmen Ola için de hikaye aynıydı.

Bir diğer zorluk da Filistin pasaportlarından dolayı oturma izni mevzusu. Oturma izni almak zor (öğrenciler için eğitimleri boyunca büyük bir sorun değil) ve yenileme süreci bazen 1-2 ayı buluyor. İl Göç İdaresi Müdürlükleri ve çağrı merkezlerinde herhangi bir ayrımcı davranışla karşılaşmamış ancak birkaç kez bilgiye erişmekte sorun yaşamış. Bununla ilgili “Onlar bilmezse kim bilebilir” diyor.

BİR YERDEN BAŞKA BİR YERE YERLEŞMEK

Ankara’daki hastanelerde tanıdığı biri var mı diye sordum. Cevap hayır çünkü tanıdıklarının hepsi öldü, yaralanmadı. Ailesi Refah’taki evlerini terk ederek çadırlara yerleşmek üzere Han Yunus’a yerleşti ve şimdiyse başka bir yere yerleşiyorlar. Ailesinin internete erişimi olmadığı için haftada bir uluslararası telefon görüşmeleri yaparak onlarla konuşabiliyor Shahd ve bu da pahalı: “Keşke Gazze’de olsaydım çünkü ailemin yanında olmak benim için daha kolay olurdu. Hiçbir şey olmamış gibi normal bir hayat yaşıyorum. Hayat nasıl normal olabilir? Bu çok zor. Ailemi kaybedersem bana ne olur? Ben orada olsaydım her şeyi hep birlikte yaşardık. Çok korkuyorum. Onları bir daha görebilecek miyim bilmiyorum. Ve hiçbir şey yapamadığım için çok kızgınım.” Tesadüfen internette evinin bir fotoğrafını gördü, yıkılmamıştı. Evin, tıpkı aile üyeleri gibi, fiziksel olarak hala ayakta olmasını çok sembolik buldum çünkü dünya bu soykırımı sadece izliyor olsa bile onlar var olmakta ısrar ediyorlar.

Ardından dünya çapındaki boykot ve protestolara ilişkin hissettiklerini sordum: “Böyle şeyleri görünce gerçekten çok mutlu oluyorum. Kendime çok güveniyorum çünkü yalnız olmadığımı görüyorum. Bizi düşünenler var. İsrail zulmüne karşı çıkanlar var.” Gazze’de olup biteni takip etmek için Al Jazeera gibi ajansları ve Hassan Eslayeh gibi yerel gazetecileri takip ettiğini söylüyor.

‘TANIMADIKLARIM BİLE’

Yukarıda da bahsettiği gibi Shahd, orada yaşarken Gazze’yi sıkıcı ve kısıtlı buluyordu ve bu nedenle yurt dışına çıkma fırsatları aradı ancak Ekim 2023’teki İsrail işgalinden sonra duyguları değişti: “Savaştan önce Gazze’yi hiç özlemiyordum derdim ama şimdi çok özlüyorum. Oradaki her şeyi özlüyorum çünkü ne kaybettiğimizi anlıyorum. Bir şeyi kaybettiğinizde onu daha çok seversiniz. Kesinlikle oraya gideceğim, kesinlikle. Bir dakika bile düşünmeden. Oradaki bütün insanları seviyorum ve özlüyorum, hatta tanımadıklarımı bile. Gitmediğim yerleri özlüyorum. Her şeyimizi kaybettiğimiz için gerçekten üzgünüm. Durmadan ağlamak istiyorum ama…”

Son soru olarak bir şeyler eklemek isteyip istemediğini sordum: “Gazzeli olduğum için hem gururluyum hem de üzgünüm. Gurur duyuyorum çünkü biz güçlü insanlarız. Üzgünüm çünkü normal bir hayat yaşamadık. Ayrıca insanlara Gazzeli olduğumu söylediğimde gözlerinde şefkat görüyorum ki bundan gerçekten nefret ediyorum ve tüm Filistinlilerin de nefret ettiğine inanıyorum. Bize şefkat göstermeyin, sadece bizimle gurur duyun.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu